FİLMLERİ GERÇEKÇİ YAPAN FOLEY SANATI
Foley sanatı, sinema ve televizyon yapımlarında gerçekçi ses efektleri üretmek amacıyla kullanılan özel bir ses tasarımı tekniğidir. İsmini, bu sanatı geliştiren ses tasarımcısı Jack Donovan Foley’den almıştır. Görsel içeriklere derinlik ve gerçeklik katmak için kullanılan bu yöntem, âdeta izleyiciyi hikâyenin içine çeken bir köprü işlevi görür. Foley sanatı, ilk ortaya çıktığı dönemden itibaren önemli bir evrim geçirerek modern sinemanın vazgeçilmez bir unsuru hâline gelmiştir. Günümüzde, bir yapımın atmosferini güçlendirmek ve seyirciye daha etkileyici bir deneyim sunmak için Foley sanatçıları, birçok teknik ve ekipman kullanmaktadır. Bu sanatın tarihsel gelişimini ve teknik süreçlerini keşfetmek için yazımızı okuyabilirsiniz.
“Foley” olarak adlandırılan filmlere ses ekleme teknolojisi, 1920’lerin başlarında radyo stüdyolarında ortaya çıkmıştır. O dönemde, radyo draması yayınlarına ses efekti eklemek için canlı performanslar kullanılıyordu. Ses kayıt teknolojisi, dönemin ihtiyaçlarını karşılayacak kadar kaliteli veya esnek olmadığı için ses efekti çalışanlarının tüm sesleri canlı olarak üretmesi gerekiyordu.
1914 yılında sessiz film döneminde Universal Stüdyoları ile çalışmaya başlayan Jack Donovan Foley, Warner Stüdyoları’nın sesli ilk filmi olan “The Jazz Singer” piyasaya sürüldüğünde, Universal Stüdyoları’nın rekabetçi kalması gerektiğini fark etmişti. Foley, Universal’ın o zamanlar yaklaşmakta olan müzikali “Show Boat”u bir müzikale dönüştüren ses ekibinin başına geçti ve dönemin radyoları için ses üreten isimlerini de ekibine dâhil etti. O dönemde kullanılan mikrofonlar yalnızca diyalogları kaydedebildiğinden, diğer seslerin film çekiminden sonra eklenmesi gerekiyordu. Foley ve ekibi, doğal ses efektlerini canlı olarak üreterek filmi bir ekrana yansıttı ve görüntülerle mükemmel bir şekilde senkronize etti. Örneğin; ayak sesleri, kapı kapanma sesleri gibi detaylar filmin hareketleriyle tam uyum içinde olmalıydı. Bu süreç doğru zamanlama, dikkatli bir planlama ve ekip üyelerinin titiz iş birliğini gerektiriyordu.
Oyuncuların hareketlerini dikkatle takip ederek seslerin görüntüyle birebir uyum sağlamasını başaran Foley’in yöntemleri ve yenilikçi yaklaşımı, günümüzde hâlâ “Foley stüdyolarında” modern ses prodüksiyonunun temel taşlarını oluşturmaktadır. Foley sanatçılarının kullandığı pek çok teknik, onun geliştirdiği yöntemlerden ilham alır. Ses kalitesini artırmak için post prodüksiyonda filmlere, videolara ve diğer medyaya eklenen günlük ses efektlerinin yeniden üretildiği Foley’de sanatçılar; günlük nesneleri yenilikçi şekillerde kullanarak sahnelerin ihtiyaç duyduğu sesleri oluşturuyor. Örneğin, bir savaş sahnesindeki kırılan kemik sesini üretmek için kereviz veya lahana gibi sebzeler kırılabiliyor. Bunun yanı sıra, çekimler sırasında set ortamında istemeden kaydedilen uçak veya trafik gürültüsü gibi seslerin örtülmesi için de Foley tekniklerine başvuruluyor.
Foley işleminin gerçekleştirildiği yerler, genellikle “Foley sahnesi” veya “Foley stüdyosu” olarak adlandırılır. Bir Foley sanatçısı, filmde tasvir edilen gerçekçi ortam seslerini yeniden üreterek sahnelerin atmosferine derinlik kazandırır. Çekim sırasında set ortamındaki sesler, genellikle gerçek hayattaki akustik etkilere benzer şekilde kaydedilmez. Bu durum, film yapımcılarının sesleri sonradan eklemek için Foley tekniklerine başvurmalarını gerektirir. Foley sanatı, bir filme öylesine kusursuz bir şekilde entegre edilir ki izleyici çoğu zaman bu ses efektlerini fark etmez. Bu teknik, sahnelerdeki gerçeklik duygusunu artırarak izleyiciyi hikâyenin içine çeken bir etki oluşturur.
Foley kayıtlarının gerçekleştirildiği odaların ses izolasyonunun son derece iyi yapılmış olması gerekir. Özellikle yatak çarşaflarından çıkan hışırtılar gibi çok düşük seviyeli ses efektleri kaydedilirken, mikrofon hassasiyeti oldukça yüksek bir değere ayarlanır. Eğer odanın izolasyonu yetersizse, mikrofon dışarıdan gelen istenmeyen sesleri de algılayabilir ve bu durum kayıt kalitesini olumsuz etkiler. Foley sanatçısı, filmi izlerken eş zamanlı olarak gerekli ses efektlerini çeşitli objeler ve eşyalar kullanarak oluşturur. Bir sahnede genellikle aynı anda birden fazla ses bulunur. Bu seslerin her biri, ayrı ayrı kanallara kaydedilerek üst üste eklenir. Örneğin, önce ayak sesleri kaydedilir; ardından gıcırtılar, hışırtılar, giysi hareketlerinden kaynaklanan sesler ve objelerin çarpma ya da düşme sesleri gibi sahnedeki tüm detaylar görüntüyle tam senkron olacak şekilde kaydedilir. Bu titiz süreç, sahnenin atmosferini güçlendirmek ve izleyiciye gerçekçi bir deneyim sunmak için haylice önemlidir.
Kayıt teknolojisinin ilerlemesiyle birlikte modern Foley sanatı da sürekli gelişim göstermektedir. Günümüzde seslerin sahnenin tek bir ses parçasına canlı olarak kaydedilmesi zorunlu değildir. Bunun yerine, sesler ayrı ayrı kaydedilerek görsel karşılıklarıyla dikkatle senkronize edilebilmektedir. Modern Foley stüdyoları, filmlerin ortam seslerini yeniden oluşturmak için yüzlerce farklı sahne ve dijital efekt kullanır. Bu gelişmiş teknikler, hem prodüksiyon sürecini daha esnek hâle getirir hem de sahnelerdeki seslerin gerçekçiliğini artırır.
Foley sanatı, Jack Foley’in öncülüğünün ardından birçok yetenekli sanatçı tarafından geliştirilmiş ve daha da zenginleşmiştir. Gary Hecker ve Dawn Lunsford gibi isimler, ses tasarımı konusundaki ustalıklarıyla tanınmaktadır. Hecker, özellikle “Yıldız Savaşları” film serisinde ışın kılıcı vızıltısını, tüplü televizyonların çalışırken çıkardığı düşük frekanstaki uğultu sesinden kaydederek sıra dışı ikonik sesler oluşturmuştur. Aynı zamanda, patlayıcıların sesi için gergin radyo kulesi tellerine vurulan darbelerden yararlanmıştır. Darth Vader’ın ürkütücü nefes alma sesi ise bir dalış regülatöründen alınan nefes sesinin kaydıyla ortaya çıkarılmıştır. Bu eşsiz ve özel teknikler, Foley sanatının seyirciyi hikâyenin içine çekme konusundaki vazgeçilmez rolünü ve sinema dünyasındaki önemini ortaya koymaktadır.
173 okunma